A. Temel Olarak Miras Hukuku
Gerçek kişilere özgü bir uygulama olan miras hukukuna dair hükümler Türk Medeni Kanunu’nun 495 ila 682. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ölüme bağlı tasarruflara da 502 ve 574. maddeler arasında olmak üzere geniş yer verilmiştir.
Mirasın varlığından söz edebilmek için ölüm olayının gerçekleşmiş olması gerekmektedir, TMK’nın 575. maddesinde de belirtildiği gibi “miras, mirasbırakanın ölümü ile açılır”. Nasıl ki ölüm doğal bir olay ise mirasın açılması da bu olayla birlikte kendiliğinden gelişen doğal bir süreçtir. Kimlerin mirasçı olacağı veya olmayacağı ölüm anına göre belirlenir. Mirasçı olmanın ön koşulu mirasbırakanın ölümü anında sağ olmaktır. Diğer koşullar bundan sonra gelir. Yukarıda bahsettiğimiz gerçek kişilere özgü olma durumu yalnızca gerçek kişilerin ölümüne bağlı olabileceği anlamındadır. Yasal mirasçılıkta devletin mirasçılığı sözkonusu olabileceği gibi atanmış mirasçılıkta da tüzel kişiler mirasçı olarak belirlenebilir. Yasal mirasçılıkta devletin mirasçılığı tali mirasçılıktır, hiç kimsenin bulunmaması durumunda söz konusu olmaktadır ancak atanmış mirasçılıkta kanun gereği değil şahsın iradesi gereği olmaktadır[1]. Bilhassa alt soyu bulunmayan kişilerin malvarlıklarını dernek, vakıf gibi kurumlara bıraktığı sıklıkla görülmektedir.
Hukukumuzda iki tür mirasçılık vardır. Yasal mirasçılık ve atanmış mirasçılık. Yasal mirasçı, sırası ile miras payı 3. dereceye kadar olan kan hısımları ile sağ kalan eş ve evlat alınandır. Atanmış mirasçı, tamamen mirasbırakanın iradesi ile belirlenmiş olan kişilerdir. Bunlar yasal mirasçılardan olabileceği gibi bunlar dışındaki herkes olabilir.
Terekenin konusunu mirasbırakanın ölümü anında mevcut olan malvarlığı ile borçları oluşturmaktadır. Yasal mirasçılar borçlardan da sorumluyken yasal mirasçı ile birlikte mirasçı konumunda olan atanmış mirasçı borçlardan sorumlu olmamaktadır.
B. Ölüme Bağlı Tasarruflar
Tasarrufun sözlük anlamı, “bir şeyden yararlanabilme ve o şey üzerinde istenilen hukuksal veya eylemsel hukuki işlemleri yapabilme kudreti, harcama, harcamada bulunma” demektir[2]. Ölüme bağlı tasarruf ise kişinin malvarlığı üzerinde ölümden sonraya dair işlem yapmasıdır. Hukuki işlemlerin bir çeşidi olan ölüme bağlı tasarruflarda kişi, ölümünden sonra hüküm ifade etmesi için irade beyanında bulunmaktadır diğer bir deyişle ancak irade sahibinin ölümünden sonra hukuki sonuç doğurmaktadır. Bu özelliğinden dolayı sağlar arası işlem mi yoksa ölüme bağlı tasarruf mu olduğu tartışma konusu olmaktadır. Kanaatimizce sağlar arası işlemdir ancak hüküm ifade etmesi için ölüm olayının gerçekleşmesi gerekmektedir. Kişi doğal olarak sağlığında hukuki işlemi yapmakta ve ölümden sonra hüküm ifade edebilmesi için atanmış mirasçının da hayatta olması gerekmektedir. Lehine vasiyet düzenlenen mirasbırakandan önce ölmüş ise işlem yok hükmündedir.
Ölüme bağlı tasarruflar; şekli anlam ve maddi anlam olarak sınıflandırılır. Şekli anlamda tasarruflar vasiyetname ve miras sözleşmesidir. Maddi anlam ise vasiyetname ve miras sözleşmesinin içinde bulunduğu işlemi tanımlar, mirasçı ataması ve belirli mal vasiyeti olarak iki tanedir. Bu konuda numerus clausus ilkesi hakimdir, kanun belirtilenin dışında başkaca bir usule başvurulamaz[3]. Bu işlemlerin konusunu büyük oranda irade beyanında bulunan kişinin malvarlığı oluşturmaktadır. Ancak tereke dışında da beyanları olabilir. Post Mortal (ölümden sonraya etkili) olarak adlandırılan bu işlemler malvarlıksal özellik taşımazlar. Çocuklarının eğitimi, aile bireylerinin birbirleri ile olan ilişkileri, cenazesinin nasıl yapılacağı, kendisinden sonra işlerinin nasıl idare edileceği gibi.
Yalnız organ nakline dair isteminin şekil şartına uygun olması gerekiyor. Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’un 14. Maddesi gereği bu isteğini resmi veya yazılı vasiyetname ile belirtmeli ya da iki tanık önünde sözlü açıklamada bulunmuş olmalıdır.
Evlilik dışı çocuğu tanımaya yönelik istemi de durumun ehemmiyeti gereği vasiyetname ile düzenlenmesi gerekmektedir.
II) VASİYETNAME
A. Vasiyet Serbestliği
Kişi nasıl ki mallarını dilediği kişiye satmakta, bağışlamakta özgür ise ölümünden sonrası için de dilediği kişiye malvarlığını bırakabilir, malvarlığı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir. Ancak ölümünden sonra hüküm ifade edecek bu tasarrufta sınırsız özgürlüğe sahip değildir.
Saklı pay üzerinde tasarrufta bulunması kanunen engellenmiştir. Saklı Pay, yakın hısımlarına muhakkak bırakmak zorunda olduğu malvarlığıdır.
Kanuna, ahlaka, adaba aykırı tasarrufta bulunamaz.
Kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olan bu tasarruflarda irade açıklamasının bizzat yapılması gereklidir. Kişi vasiyetname düzenlenmesi için temsilci atayamaz. Temsilci atayamayacağı gibi ehil olmayan bir kişinin velisi ya da vasisi de bu işlemi yapamaz.
Mirasbırakanın iradesine saygı duyan ve bu iradeyi korumak için adeta bir kalkan gibi korumacı davranan yasa serbestliğin korunabilmesi için de özenli davranmıştır. Ölüme bağlı tasarrufta bulunup bulunmamaya ve işlemi geri almama taahhütleri geçersiz sayılmıştır.
Vasiyetnamenin Kurucu Unsurları ve Geçerlilik Koşulları
1. Vasiyet Ehliyeti: Vasiyet ehliyeti hak ehliyetinin özel bir halidir[4]. TMK md. 502’ye göre ölüme bağlı tasarruf ehliyetinin iki şartı vardır; Ayırt etme gücüne sahip olmak ve onbeş yaşını doldurmuş olmak. İkisinin de irade beyanının yapıldığı esnada var olması gerekmektedir.
a. Ayırt etme gücü: Kişinin tasarrufta bulunduğu esnada ayırt etme gücüne sahip olduğunu kabul etmek esastır, ayırt etme gücüne sahip olduğu karine olarak varsayılır. Vasiyetname açıklandıktan sonra, kişinin ayırt etme gücüne sahip olmadığını iddia eden iddiasını ispatlamakla yükümlüdür ve bu ispat zorunludur. Bunun tespiti kişi öldüğünden dolayı çok güçtür. Uygulamada Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması süreklilik kazanmıştır. Durum rapor ile sabit olduğunda tanık beyanı ile aksini ispatlayabilme imkanı yoktur[5]. Akıl hastalığından dolayı kısıtlı bulunanlar ayırt etme gücüne sahip olmadıklarından dolayı vasiyetname düzenleyemezler[6].
Sınırlı ehliyetsiz olarak adlandırdığımız ayırt etme gücüne sahip kısıtlılar vasiyetname düzenleyebilir mi? Doktrinde kabul gören görüş düzenleyebileceği yönündedir[7].
Ölüme bağlı tasarruflar kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan kişinin bizzat işlem yapması gerekmektedir. Sınırlı ehliyetsiz adına yasal danışmanının vasiyetname düzenleyip düzenleyemeyeceği hususu da tartışmalıdır. Yasal danışmanın işlemi yapabileceğini savunan görüş, TMK md. 429 da sayılan görüş alınmasını gerektirecek işlemlerin içerisinde yer almamasına dayanmaktadır.
b. Yaş: TMK md. 502’ye vasiyet yapabilmek için göre on beş yaşını doldurmuş olmak gerekmektedir. Ergin olma yaşından farklıdır. Bu sadece vasiyet içindir miras sözleşmesi için TMK md. 503 ergin olmayı aramaktadır[8].
Tabi burada şöyle bir ayrım vardır, malvarlığına dair ölüme bağlı tasarruflar için 15 yaşın tamamlanmış olması ve ayırt etme gücüne sahip olmak aranmaktadır. Mal varlığını ilgilendirmeyen ölüme bağlı tasarruflarda fiil ehliyetine sahip olmak aranmaktadır.
c. Ehliyetsizliğin sonucu: TMK’nın 15. maddesine göre ehliyetsiz kişinin yapmış olduğu hukuki işlemler hükümsüzdür. İptali için başkaca işleme gerek olmayıp kendiliğinden hükümsüz olur ve mahkemede resen göz önünde bulundurur. Ölüme bağlı tasarruflarda ise miras bırakanın ölümünden sonra ancak iptal talebi üzerine ve mahkeme kararı ile iptal ettirilebilir. Mahkeme önüne gelen bir uyuşmazlıkta resen bu hususu değerlendiremez. Nitekim uygulamada, herhangi bir geçersizlik sebebi dava konusu yapılmadığından inceleme dışı bırakıldığı görülmektedir. 557/1. Mahkeme kararına gerek duyulmasının sebebi şudur, her ne kadar irade sakatlığı olsa da mirasçılar miras bırakanın iradesine saygı duyarak son arzusunu yerine getirmek isteyebilirler ve o hali ile işlem yapabilirler.
İrade sakatlığında kabul gören sonradan icazet göstermesi durumu ehliyetsizlikte geçerli değildir. Ehliyetsizlikle sakat olan işlemi gerçekleştirmek isteyen vasiyetçi ehliyetini kazandıktan sonra yeniden yapmalıdır[9].
2. Şekil :Vasiyetname tek yanlı hukuki işlemdir, bir başkasının kabulüne gerek olmadığı gibi beyanın karşı tarafa ulaşması da gerekmez. Miras sözleşmesinden ayrılan en önemli özelliği vasiyetçinin ölümüne dek serbestçe geri alabilmesidir[10].
Ölüme bağlı tasarruflar şekle bağlı işlemlerdir ve geçerli olabilmesi için kanunda gösterilen şekilde yapılmaları gerekmektedir, yasal kalıpların dışına çıkılamaz, aksi durumda iptal davası açılarak vasiyetnamenin geçersizliği ileri sürülebilir.
Kanunda üç çeşit vasiyetname öngörülmüştür; el yazılı, resmi ve sözlü vasiyetname[11].
a. El Yazılı Vasiyetname
Resmi memura gerek kalmadan vasiyetçinin tek başına yapacağı bir işlemdir. Metnin tümünün (tarih te dahil olmak üzere) vasiyetçi tarafından yazılıp imzalanması gerekmektedir[12].
Geçerlilik şartları:
- Vasiyetnamenin tümü el yazısı ile yazılmış olmalıdır. Yazılan yazının miras bırakana ait olduğu sadece kendi el yazısından anlaşılacağı için bu kural getirilmiştir. Elleri olmayan ya da gözleri görmeyen bir kişinin el yazılı vasiyetname düzenlemesi geçerli sayılmamaktadır, resmi vasiyetname düzenlemesi gerekmektedir.
- Vasiyetçinin iradesi ölüme bağlı tasarrufta bulunmak olmalıdır.
- Tarih ve imzanın bulunması gereklidir.
Doktrinde bazı hukukçular yazının kişiye ait olduğunun anlaşılabilmesi durumunda ağızla ya da ayakla yazmayı da el yazısı ile yazılmış gibi kabul ederler[13]. Biz bu görüşe katılmamaktayız.
b. Resmi Vasiyetname
Resmi vasiyetnamenin resmi senet gibi düzenlenmesi gerekmektedir, bu bakımdan ispat hukuku bakımından en kuvvetli olanıdır[14].
TMK md. 532 de geçerlilik şartları düzenlenmiştir. Buna göre;
- Resmi memur tarafından iki tanığın katılımı ile düzenlenir. Bu tanıkların yakın hısım olmaması gerekir. Fiil ehliyetine sahip olmalıdırlar ve kamu hizmetlerinden mahkeme kararı ile yasaklanmamış olmalıdırlar. Aksi vasiyetnamenin iptal sebebidir.
- Sulh hakimi noter veya görevli kılınacak diğer resmi memur tarafından düzenlenir.
Okuma yazma bilenler ile bilmeyenlerin nasıl vasiyetname düzenleyeceği yasada ayrı ayrı açıklanıp ayrı şekil şartlarına tabi kılınmıştır. Kör olanlar okuma yazma bilenler gibi muamele görürken, sağır ve dilsizler okuma yazma bilmeyenler gibi işlem yapabilir. Ancak hem kör hem sağır dilsiz kişiler resmi vasiyetname hiçbir şekilde düzenleyemezler[15].
En fazla görülen hukuki uyuşmazlık resmi vasiyetnamelere ilişkindir ve Yargıtay tarafından da en fazla bozma kararı resmi vasiyetnamelere dair verilmektedir. Bunun sebebi resmi prosedürün karışıklığı ve noterler tarafından yanlış işlem yapılabilmesidir. Özellikle tanıkların katılımı kısmındaki yanlışlıklardan dolayı iptal kararı verilmektedir[16]
c. Sözlü Vasiyetname
Kanunda ancak olağanüstü hallerde, ancak zorunluluk doğduğunda bu vasiyetname türünün yapılacağı belirtilmiştir, asıl olan el yazılı ve resmi vasiyetnamedir, sözlü vasiyetname istisnaidir.
TMK md. 539’da bu istisnai durum şöyle açıklanmıştır; yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlar yüzünden resmî veya el yazılı vasiyetname yapamıyorsa, sözlü vasiyet yoluna başvurabilir.
İsviçre Federal Mahkemesi’nin bir kararında ölümcül bir kanser hastasının, yatalak dahi olsa, evine noteri çağırma imkanı olduğundan sözlü vasiyetname düzenleyemeyeceğine hükmedilmiştir[17].
Bu hallerden birisi içinde bulunan miras bırakan son talebini iki tanığa açıklar, tanıklara bu beyana uygun vasiyetname yazma ya da yazdırma görevi yükler. Resmi vasiyetnamedeki tanıklara dair koşullar ve yasaklar, sözlü vasiyetnamede de geçerlidir, sadece burada okur yazar olma şartı aranmamaktadır.
Sözlü vasiyetnamenin geçerliliği sınırlandırılmış süreye bağlı tutulmuştur; Kanunda sadece olağanüstü hallerde yapılmasına cevaz verildiğinden bu durumun değişmesi ya da ortadan kalması ile normal hale dönülünce el yazılı yahut resmi vasiyetname imkanı yapma imkan doğacağından, olağanüstü hal koşulları geçtiğinde hükümden düşmektedir[18]. Normal hale dönülmesinden itibaren bir ay sonra vasiyetçi hayatta ise sözlü vasiyetnamenin hükmü kalmaz, bunun için iptal talebinde bulunmaya gerek yoktur, geçmişe dönük olarak kendiliğinden hükümsüz olur. Şekil şartlarından birisine uyulmamış olması sözlü vasiyetin hükümsüzlüğü sonucunu doğurur[19].
III. VASİYETNAMENİN İPTALİ VE GEÇERSİZLİĞİ
A. Genel Olarak
Ölüme bağlı tasarruflar hukuki işlem olduğunda Borçlar Hukuku’nda yer alan işlem koşulları ve hükümsüzlük halleri burada da geçerlidir. Hukuki işlemlerin yapıldığı anda olan eksiklikler butlanla sonuçlanır. Ayırt etme gücünden yoksunluk, şekil eksikliği, kanun, ahlak ve adaba aykırılık gibi. Ancak diğer hukuki işlemlerden farklı olarak vasiyetnamede tıpkı evlenme gibi işlem kendiliğinden hükümsüz kalmaz, mahkeme tarafından iptal kararı verilmelidir[20]. Daha öncede açıkladığımız gibi bunun sebebi mirasçıların miras bırakanın son arzusunun yerine getirmeyi isteyebilmeleridir ve kanun koyucunun bu isteklere saygı duymasıdır[21]. Yasada iptal sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır[22], TMK md. 557’de dört sebebe yer verilmiştir.
- Ehliyetsizlik; işlemin yapıldığı esnada vasiyetname ehliyetinin olup olmadığına bakılmaktadır.
- Hukuka, ahlaka, adaba aykırılık; TBK md 27/1’e göre “emredici hükümlere, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ve konusu imkansız sözleşmeler kesin hükümsüzdür”. TMK md. 557/3 ise bunu “tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar yahut yüklemeler hukuka ya da ahlaka aykırı ise” şeklinde düzenlemiştir. Az önce de bahsettiğimiz gibi Borçlar Kanunu’na göre bu husus işlemi batıl kılar ancak vasiyetnamelerde kendiliğinden hükümsüzlük söz konusu değildir, sadece iptal davası açma hakkını verir ve iptal kararı mahkeme tarafından verilir[23].
Ahlak ve adap anlayışı nispi bir kavramdır, topluluklara, yer ve zamana göre değişiklik gösterir. Aykırılığın olup olmadığının takdirinde taraflara göre değil, topluma göre objektif değerlendirme yapılmalıdır[24]. İşlemin düzenlendiği zamana göre de değerlendirme yapılması gerekmektedir. Aynı konu 10 yıl önce aynı toplum için tepkiyle karşılanıyorken bugün farklı bakış açısına sahip olabilir.
- Şekil eksikliği; TMK md. 557/3 gereği kanunda öngörülen şekillere uyulmadan düzenleme yapılması iptal sebebidir. Resmi, el yazılı ve sözlü vasiyetname şeklinde yapılabilir, yukarıda detaylı anlatıldığından tekrar bahsedilmeyecektir.
- İrade Sakatlıkları; İrade ile beyan arasında istenmeden meydana gelen uyuşmalık hallerini irade bozuklukları ya da irade sakatlıkları olarak adlandırırız. Hukuki işlemin temel unsurları, işlemi yapma iradesi ile bu iradeyi dışa vurma yani beyanda bulunmadır. Bu şartlardaki eksiklik işlemin sakat doğmasına sebep olacaktır. Ancak hukuk sistemimizde bu hal vasiyetname için butlan olarak sert bir şekilde ele alınmamış, hatta geçersizlik sebebi de sayılmamış, askıda hükümsüzlük olarak görülmüştür. Bu haller TMK md 557/3’te yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama olarak sayılmıştır. Burada şu hususu da belirtmekte fayda vardır, irade sakatlığından bahsedebilmek için irade beyanında bulunmaya yetkili olmak yani temyiz kudretine sahip bulunmak gerekmektedir.
B. İrade Sakatlıkları
1.Yanılma (Hata): TBK md. 30 da “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz” denilmiştir. Maddeden de anlaşılacağı gibi her şekilde değil ancak esaslı yanılmaya düşülmesi halinde işlemin iptali söz konusu olabilir. Hangi hallerin esaslı olabileceği kanunun 31-32 ve 33. maddelerinde belirtilmiştir[25].
Hukuki işlemlerde yanılma; hukuki işlemin yapılmasına sebep olan olay veya durum hakkında eksik yahut yanlış bilgiye sahip olunup bu bilgi doğrultusunda işlem yapılmasıdır. Kişide hata olabileceği gibi, miktarda, nitelikte de hata olabilir. Mesela vasiyetçi A’yı mirasçı tayin edecekken yanlışlıkla B’yi tayin etmiş olabilir ya da taşınmazın bilgilerini yanlış vermiş olabilir, malvarlığı yanlış hesaplanabilir ya da mirasçının niteliğinde yanılmaya düşülebilir.
Borçlar Kanunu’nda saikte hata iptal sebebi değilken ölüme bağlı tasarruflarda esasa, işlemin özüne ilişkin bir hata olmasından dolayı iptal sebebidir. Saik, neden sebep, etken, amaç demektir[26]. Hukuki işlemi yapma sebebimiz, buna sebep olan düşünceler, duygulardır. Saikte hata ise; bir kimse beyan ettiği şeyi gerçekten istemiş fakat kendisini bu beyanı yapmaya iten durum hakkında yanılmışsa saik hatasından bahsedilir[27].
Ölüme bağlı tasarrufta saikte hatanın iptal gerekçesi olabilmesi için vasiyetçinin yanılmamış olsa idi böyle bir tasarrufta bulunmayacak olması, bu maksadı göstermemiş olması gerekmektedir.
İptal davasına konu olduğunda bu hususun ispatı çok zordur. İradesi tartışılan, hata yaptığı iddia edilen vasiyetçi ölmüştür. Vasiyetçinin tasarrufu yapma düşüncesi, iradesi ile tasarruf arasında illiyet bağının olması gerekmektedir. Vasiyetçinin yanıldığını bilseydi iradesinin o tasarrufu yapma yönünde olmayacağının, halen yaşıyor olsaydı, kararından vazgeçeceğinin ispat edilmesi gerekir.
- Aldatma (Hile): Aldatma, bir kişinin hukuki işlem yapmasını sağlamak için onu kasten yanıltmaktır. Kişi başkasının bilinçli davranışı ile yanılgıya düşmektedir. Dolayısıyla yanılgı esaslı olmasa dahi iptal sebebidir.
Aldatma, vasiyetçinin iradesini etkilemiş olmalı ve hile sonucu tasarrufta bulunmalıdır. TBK md. 36’ya göre işlemin iptali için diğer tarafın hileyi yapmış ya da biliyor olması önemlidir. Üçüncü kişinin hilesi iptal sebebi oluşturmaz ancak ölüme bağlı tasarruflarda, tasarrufun yapılmasına üçüncü kişinin hilesi sebep olmuş ve illiyet bağı bulunuyor ise işlemin iptali istenebilir.
Bu konuya özgü olan bir husus ise TMK md. 578/3 gereği aldatan kişinin mirastan yoksun bırakılabileceğidir[28].
3.Korkutma veya Zorlama (Tehdit/Cebir): Genel kural, korkutmanın fesih sebebi olabilmesi için hukuka aykırı olması gerektiğidir. Ancak ölüme bağlı tasarrufta korkutma hukuka uygun bile olsa vasiyetçinin iradesini etkileyeceğinden dolayı fesih sebebidir. Burada da illiyet bağı aranmaktadır. Korkutmanın irade beyanını etkilemesi gerekmektedir, başka bir şahıs tarafından tehdit söz konusu olmadığı halde vasiyetçi kendiliğinden duyduğu korku ile hareket ediyorsa tehdidin varlığından söz edemeyiz ve vasiyetnamenin geçerliliğini etkilemez[29].
Korkutmayı düzenleyen TBK md. 38’de “kişinin kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına veya malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanması” denmektedir. Burada bahsi geçen “ağır ve yakın bir zarar” kavramı ölüme bağlı tasarruflarda geçerli değildir. Gerek irade sakatlığını düzenleyen TMK md. 504’te gerekse iptal sebeplerini düzenleyen TMK md. 557’de böyle bir tanım verilmemiş sadece korkutma denilmiştir. Açıklama olmadığından dolayı doktrinde bu kavramın geniş tutulması gerektiği düşünülür[30].
- Zihni Kayıt ve Latife Beyanları: Kanunda yanılma, aldatma, korkutma olduğu halde doktrinde zihni kayıt ve latife beyanları da irade sakatlığı olarak sayılmaktadır. İlk üçünde kişinin iradesi isteği dışında sakatlanmaktadır, son ikisinde ise vasiyetçi kasdi olarak, bilerek beyanda bulunmaktadır.
Muvazaalı sözleşmelerde tarafların her ikisi de uyuşmazlığı bilmekte ancak gizlice anlaşarak hukuka aykırı bir işlemi uygunmuş gibi yapmaya çalışmaktadırlar, ikisinin de iradeleri ile beyanları arasında uyuşmazlık vardır. Zihni kayıtta ise taraflardan yalnızca biri bilerek ve isteyerek gerçek duruma aykırı beyanda bulunmakta ve bunu karşı taraftan saklamaktadır[31].
Latife; kişinin şaka olarak beyanda bulunmasıdır. Bu beyan karşı tarafça şaka olduğu anlaşılabilecek gibi ise hukuki işlem hiçbir zaman var olmamıştır. İfadenin şaka olduğu anlaşılamıyor ise zihni kayıt gibi işlem görür ve hukuki işlem geçerlidir.
Bu işlemlerin geçerli olup olmadığı noktasında hukukçular arasında fikir birliği yoktur. Butlan olduğunu 0belirtenler olduğu gibi[32] güven teorisinden yola çıkarak makul bir düşünce şaka olduğu anlaşılamıyorsa geçerli sayılması gerektiği de söylenilmektedir[33].
C. Tasarrufun İptali Davası
Davanın Niteliği: Miras bırakan sağlığında vasiyetinden her şekilde dönebileceği için ve istediği gibi tasarrufta bulunabileceğinden hayatta olan kişi hakkında iptal davası açılamaz[34]. Haklar ancak kazanıldıktan sonra kullanılabilir ilkesi gereği, mirasçılık sıfatı ölüm ile birlikte kazanılacağından tasarrufun iptali de ölümden sonra istenilebilir[35]. Sağlığında sadece vasiyetçi vasiyetinde değişiklik yapabilir ya da vasiyetinden vazgeçebilir.
Davayı sadece tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçılar ve lehine vasiyet yapılan ilgililer açabilir[36]. Bu kapsama atanmış mirasçılar da girmektedir. Buna göre yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar ve yararına vasiyet yapılanlar isteyebilir. Mirastan çıkarılanın, mirası reddedenin dava açma hakkı yoktur[37]. Miras bırakanın yahut mirasçıların alacaklılarının da dava açma hakkı yoktur.
Şu önemli husus unutulmamalıdır; ölüme bağlı tasarruf önce yorumlanmalıdır, işlemi kurtarabilmek asıldır, miras bırakanın hangi saikle hareket ettiği tespit edilebilmelidir. İşlemi düzeltici ve tamamlayıcı şekilde yorumlamak iptalden önce gelmektedir[38]. Alman mahkeme kararlarında bu husus “yorum iptalden önce gelir” şeklinde yer alır, ve bizde Yargıtay kararlarına da bu şekilde geçmiştir, yargılamada da önce yoruma ağırlık verilerek ölüme bağlı tasarrufun geçerliliği üstün tutulmaktadır[39].
Talep olmadığı sürece hakim resen iptal sebeplerinin olup olmadığını değerlendiremez[40].
Dava; iptal ettirilmek istenilen işlemde doğrudan doğruya menfaat sağlayan kişiler yani vasiyetname ile mirasçı atanan kişi ya da kişiler aleyhine açılır.
Yetkili ve görevli mahkeme, miras bırakanın son ikametgahındaki asliye hukuk mahkemesidir.
Uygulamaya baktığımızda iptal davalarının tenkis talebi ile birlikte açıldığı görülmektedir. Dava dilekçelerinin çoğunda “…işlemin iptali aksi halde tenkisine karar verilmesi” denilmektedir. Bunun sebebi saklı payı ihlal edilen mirasçı, iptal sebepleri ispatlanamadığı takdirde ihlal edilen saklı payı oranında tenkis istemeleridir.
- Dava süreleri : Genel zamanaşımı süresi olan bir ve on yıllık süreler burada da geçerlidir. Bir yıllık süre, ölümün, ölüme bağlı tasarrufun ve iptal sebebinin öğrenildiği andan başlar.
On yıllık süre ise vasiyetnamenin açıldığı tarihten başlar. Burada kavram kargaşası olabiliyor, miras kişinin ölümü ile açılır, vasiyetname ise sulh hukuk hakimin tüm ilgilileri davet ederek onların önünde vasiyetnameyi açıp içindekileri okuması ile açılır[41]. Maddede ayrıca yirmi yıllık süre de düzenlenmiştir[42]. Davalının kötüniyetli olması halinde yirmi yıllık hak düşürücü süre uygulanır.
- Özel durumlar:
Hata, hile, tehditle iradesi yanıltılan vasiyetçi sonradan durumu öğrenmiş ve vasiyeti açık veya zımni onaylamış ya da kabul etmiş ise iptal davası açılamaz. TMK md. 504’e göre, yanılma ve aldatmanın öğrenildiği, korkutma yada zorlamanın tesirinin ortadan kalktığı andan itibaren bir yıl içinde bu tasarrufundan dönmezse ilgili işlem geçerli hale gelir.
Mahkeme tarafından verilen iptal kararı geçmişe etkilidir, işlem hiç yapılmamış olur. İptal kararı tüm mirasçılar hakkında hüküm ifade etmez, yalnız davanın tarafları hakkında sonuç doğurur[43]. Tasarrufun iptalini dava etmemiş mirasçılar için tasarruf geçerliliğini korumaktadır, hüküm bu yönüyle nispi niteliktedir[44].
Bunlar dışında ölüme bağlı tasarrufun butlan (kendiliğinden hükümsüz) olduğu hallerde vardır. Mirasbırakanın vasiyetnameden dönmesi, vasiyetnamenin kaybolması, boşanma, lehine ölüme bağlı tasarrufta bulunulan kişi veya kişilerin mşrasbırakandan önce ölmesi, sözlü vasiyetnamede kanunda belirtilen sürelerin geçmesinden sonra işlem yapılması.
Mirasçının miras bırakandan önce ölmesi halinde vasiyetname kendiliğinden geçersiz olur. Aynı koşul eş lehine kazandırmada da geçerlidir. Eş lehine yapılan vasiyetnameden sonra taraflar boşanmışlarsa işlem hükümsüzdür[45].
Bir şahıs miras bırakan yerine vasiyetname düzenlemiş ise bu işlem yok hükmündedir.
[1] Sapanoğlu, Süleyman; Miras Paylaşma ve Miras Payının Devri Sözleşmeleri, Yetkin Yayınları, 2011, Ankara sf.32
[2] Yılmaz, Ejder; Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları, 2001, Ankara
[3] İmre, Zahit/Erman, Hasan; Miras Hukuku, DER Yayınları, 2004, İstanbul sf. 52
[4] İmre/Erman; sf. 59
[5] Günay, Erhan; Terazi Hukuk Dergisi C. 10, S.109, 2015 sf. 54
[6] 3. HD. 2018/3975 E. 2018/7024 K. 25.06.2018 T: Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan özellikle … Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanununun 409/2 maddesi akıl hastalığı ve akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Vasiyetname yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip olmak gerekir.Ehliyetsiz kişilerin yaptığı vasiyetnameler kendiliğinden batıl olmaz.
Somut olaya bakıldığında ise;muris 1921 doğumlu …’in davaya konu edilen el yazılı vasiyetnameyi düzenlediği tarih itibariyle akli melekelerinin ve temyiz kudretinin yerinde olmadığı davacı tarafça ileri sürülmüş olmakla, vasiyetname tarihinde murisin hukuki işlem ehliyetine haiz olup olmadığı konusunda tüm deliller toplanarak, ehliyetsiz olduğu iddia edilen murise ait doktor raporları, tıbbi belge,film grafilerinin de getirtilmesi suretiyle … Kurumu’ndan rapor alınıp, murisin vasiyetnameyi düzenlediği tarih olan 04.03.1983 tarihi itibariyle hukuki işlem ehliyetine sahip olup olmadığının tespiti suretiyle sonucuna uygun hüküm tesisi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile … raporu alınmadan karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir”
[7] İmre/Erman, sf. 60; Serozan, sf. 202; Öztan, sf.136
[8] Madde 503- Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekir.
[9] Serozan, Rona; Engin, Baki İlkay; Miras Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 2004, Ankara sf. 203
[10] Serozan/Engin; Sf. 176
[11] Madde 531- Vasiyet, resmî şekilde veya mirasbırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir.
[12] Madde 538- El yazılı vasiyetnamenin yapıldığı yıl, ay ve gün gösterilerek başından sonuna kadar mirasbırakanın el yazısıyla yazılmış ve imzalanmış olması zorunludur. El yazılı vasiyetname, saklanmak üzere açık veya kapalı olarak notere, sulh hâkimine veya yetkili memura bırakılabilir.
[13] Öztan, Bilge; Miras Hukuku, Turhan Kitabevi, 2005, Ankara sf.144
[14] Resmî belgelerle ispat Madde 7 – Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir.
[15] İmre/Erman; sf: 79
[16] Altay, Sabah; Yargıtay Kararları Işığında Güncel Medeni Hukuk Problemleri Sempozyumu Bildiri Özetleri; On İki Levha Yayıncılık, 2018 sf. 63
[17] Serozan/Engin; sf. Sf.222
[18] Hükümden düşme Madde 541- Mirasbırakan için sonradan diğer şekillerde vasiyetname yapma olanağı doğarsa, bu tarihin üzerinden bir ay geçince sözlü vasiyet hükümden düşer.
[19] 3. H.D. 2013/15175 E., 2013/18291 K. Dava; TMK.nun 539 ve devamı maddelerinde düzenlenen “sözlü vasiyetname”nin iptaline ilişkindir…..
TMK. 539.madde “Mirasbırakan; yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü durumlar yüzünden resmi ve el yazılı vasiyetname yapamıyorsa, sözlü vasiyet yoluna başvurulabilir. Bunun için mirasbırakan, son arzularını iki tanığa anlatır ve onlara bu beyana uygun bir vasiyetname yazmaları veya yazdırmaları görevini yükler. Resmi vasiyetname düzenlenmesinde okur yazar olmak koşulu dışında, tanıklara ilişkin yasaklar, sözlü vasiyetteki tanıklar için de geçerlidir.
TMK 540.madde “Mirasbırakan tarafından görevlendirilen tanıklardan biri, kendilerine beyan edilen son arzuları, yer, yıl, ay ve günü de belirterek hemen yazar, bu belgeyi imzalar ve diğer tanığa imzalatır. Yazılan belgeyi ikisi birlikte vakit geçirmeksizin bir Sulh veya Asliye Mahkemesine verirler ve mirasbırakanı vasiyetname yapmaya ehil gördüklerini, onun son arzularını olağanüstü durum içinde kendilerine anlattığını hakime beyan ederler.
Tanıklar, daha önce belge düzenlemek yerine, vakit geçirmeksizin mahkemeye başvurup yukarıdaki hususları beyan ederek mirasbırakanın son arzularını bir tutanağa geçirtebilirler” hükümlerini amirdir.
Somut olayda; mirasbırakan hastanede tedavi gördüğü sırada 23.03.2011 tarihinde kroner yoğun bakımda iken ölmüştür. İptali istenen vasiyetnameler 28.03.2011 tarihinde dava dışı….tarafından düzenlenmiştir. Mahkemenin de kabulünde olduğu gibi vasiyetname ile ilgili….. Hukuk Mahkemesinde görülen ….. “davalının vekili vasıtasıyla” 30.03.2011 tarihinde mahkemeye vasiyetnamenin okunması ile ilgili başvurulmuştur.
Mahkemece tanık olarak dinlenen ….. murisle aynı odada yattığını “davalı dışında kimsenin kendisiyle ilgilenmediğini ve 10.000 TL parasını …. gecekondusunu öldükten sonra davacıya bırakacağını söylediğini ifade etmiştir. Diğer tanık da, tanık ….. “murisin bu şekilde söylediğini duyduğunu” ifade etmiştir.
Tanık beyanları karşısında; TMK 539.maddesine göre son arzularının “iki tanığa anlatılması ve görevlendirilmesi” şartı olayda gerçekleşmemiştir. Muris yalnızca tanık ….bildirmiştir.
Bundan ayrı olarak, murisin vefatından 7 gün sonra davalının vekili aracılığı ile mahkemeye başvurulmuş olup, TMK 540.maddesi uyarınca sözlü vasiyet tanıkları, “vakit geçirmeksizin” vasiyetnameyi “birlikte” mahkemeye vermek ya da durumu hakime beyan ederek tutanak düzelttirmekle yükümlüdür. Bu kural vasiyetnamenin geçerliliğine ilişkin bir emredici hüküm olup, amacı çeşitli sebeplerle mirasçılarının haklarının ziyanını önlemektir. Mirasbırakan 23.03.2011 tarihinde ölmüştür, vasiyetname ise 5 gün sonra düzenlenmiş, 7 gün sonra ve tanıklarca değil davalının vekili aracılığı ile mahkemeye tevdi edilmiştir.
Bu durum, yasada öngörülen ve “tanıkların ikisi birlikte” ve “vakit geçirilmeksizin” hükmü ile bağdaştırılamaz…. Mahkemece, açıklanan nedenlerle davanın kabulü gerekirken, yazılı ve yanılgılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
[20]YGT. 3. HD. 2017/12298 E. 2019/146 K. 16.01.2019 T. Gerek doktrin de ve gerekse de Yargısal kararlar incelendiğinde genel olarak ortak vasiyetnamenin değil ama Medeni Kanundaki şekil şartlarından birine (resmi-el yazısı-sözlü vasiyet) uyularak yapılmamış olanların geçersiz olduğu sonucuna varılabilir ki bu da birlikte yapılan vasiyet olacaktır. Örneğin, bir el yazısı vasiyetnameyi vasiyetçilerden biri, her iki mirasbırakanın arzularını açıklayacak şekilde yapmış ve sonra her ikisi de imzalamış iseler veya vasiyetçiler, birlikte noter önünde son arzularını açıklamış ve noter de her iki iradeyi kapsayacak şekilde bir tek belge düzenlemiş ise o zaman vasiyetname kanundaki şartlara uygun olarak yapılmadığı için geçersiz olacaktır. Bu geçersizliğin müeyyidesi ise butlan değil iptal kabiliyetidir. Zira, ortada şekil şartlarını ihlal etmiş olsa dahi, şeklen bir vasiyetname vardır.
Somut olayda da; vasiyetçiler, birlikte noter önünde son arzularını açıklamış ve noter de her iki iradeyi kapsayacak şekilde bir tek belge düzenlemiş olduğundan kanunda öngörülen şekil şartlarını taşımayan vasiyetnamenin iptali gerekmektedir.
[21] YGT. 3. H.D. 2015/9476 E. 2016/9176 K. 08.06.2016 T. Somut olayda; davacı vekili tarafından, müvekkilinin mirastan çıkarılma sebeplerinin gerçekleşmediği ve murisin vasiyetname sırasında akıl sağlığının yerinde olmadığı iddiaları ile söz konusu vasiyetnamenin iptali talep edilmiş olmasına rağmen, mahkemece; şekil eksikliği yönünden inceleme yapılarak bu gerekçe ile davaya konu vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş olması, hüküm tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK’nun 26.maddesinde vurgulanan taleple bağlılık ilkesine aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
[22] 3. H. D. 2015/17339 E., 2017/4333 K. Dava, murisin işlem tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığı, vasiyetnamenin yasal şekil şartlarını taşımadığı ve murisin sonradan düzenlediği vasiyetnameler nedeniyle önceki vasiyetnamelerin geçersiz hale geldiği iddiasıyla açılan vasiyetnamenin iptali istemine ilişkindir.
TMK. nun 557. maddesinde vasiyetnamenin iptali sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır. Bunlar; 1- Ehliyetsizlik, 2- Vasiyetnamenin yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması, 3- Tasarrufun içeriğinin bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlaka aykırı olması, 4- Tasarrufun kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmış olması halleridir.
TMK’nun 557. maddesinde sayılan sebeplerin bulunması halinde vasiyetnamenin iptali gerekir. Bu sebepler dışında kalan durumlara dayanılarak ölüme bağlı tasarrufun iptali istenilemez.
Ölüme bağlı tasarrufun ifasının mümkün olmaması, vasiyet konusunun vasiyetçiye ait olmaması ise bir iptal sebebi oluşturmaz. Vasiyetnamenin ifa imkansızlığının vasiyetnamenin yerine getirilmesine yönelik olarak açılacak olan davada (TMK.m. 600) değerlenlendirilebilir.
TMK.nun 557.maddesinde vasiyetnamenin iptali sebepleri sınırlı (tahdidi) olarak açıklanmıştır. Mahkemenin, TMK 542. ve 544. maddesi kapsamında iptal sebebi olarak kabul ettiği hal, yukarıda bahsi geçen maddede ifadesini bulan iptal sebeplerinden biri değildir.
Hal böyle olunca mahkemece, davacının dava dilekçesinde iptal sebebi olarak belirttiği, murisin işlem tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığı, vasiyetnamenin yasal şekil şartlarını taşımadığı hususları araştırılarak sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
[23] İmre/Erman; sf. 192
[24] İnanç, Adnan; İstanbul Barosu Dergisi, C. 91, S. 2, 2017, sf. 164
[25] Açıklamada yanılma MADDE 31- Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır: 1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa. 2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa. 3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa. 4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa. 5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa. Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir.
Saikte yanılma MADDE 32- Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.
İletmede yanılma MADDE 33- Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.
[26] Yılmaz; Hukuk Sözlüğü
[27] Yılmaz; Hukuk Sözlüğü
[28] Mirastan yoksunluk a. Sebepleri Madde 578-Aşağıdaki kimseler, mirasçı olamayacakları gibi;
ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemezler:
- Mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarruf yapmasını veya böyle bir tasarruftan dönmesini aldatma,
zorlama veya korkutma yoluyla sağlayanlar ve engelleyenler.
[29] Oğuzman, Kemal M./Öz, Turgut; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, 1998 sf. 96
[30] İmre/Erman; sf. 199
[31] Tekinay, Selahattin S.; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, 1993 sf37 sf. 424
[32] Serozan/Engin; sf. 200
[33] Tekinay, sf. 425; Oğuzman sf. 78
[34] YGT. 2. H.D. 1985/8733 E. 1985/9703 K. 21.11.1985 T. Haklar, ancak kazanıldıktan sonra kullanılabilir. Bu bakımdan dava yolu ile ölüme bağlı tasarrufların iptalini isteyebilmek için, dava tarihinde mirasçılık sıfatının kazanılmış olması şarttır. Başka bir anlatımla, ölüme bağlı tasarrufun iptali ancak tasarrufta bulunanın ölümünden sonra istenebilir. Olayda davacılar, Mehmet Ali’nin yaptığı ölüme bağlı tasarrufu, onun sağlığında ve o da davada hasım gösterilerek iptalini istemişlerdir. Şu durumda, ölüme bağlı tasarrufta bulunan kişi ölmeden ve davacılar mirasçılık sıfatım kazanmadan açılan davanın reddi zorunludur. Her dava açıldığı tarihteki şartlara göre çözümlenir. Onun için, yargılamanın devamı sırasında ölüme bağlı tasarrufta bulunanın ölmüş bulunması da dava tarihinde rüiyet (bakılma) şartları mevcut olmayan davanın, sağlık kazanmasını mümkün kılmaz. Öte yandan miras bırakanın ölümünden sonra mirasçılar 6.4.1984 tarihli sözleşme ile “ölümden önce açılmış olan her türlü davanın geçersiz olduğunu ve bundan feragat ettiklerini” kabul ettiklerine göre bu sebeple de davanın reddi gerekirken az önce açıklanan sebep ve gerekçeler gözetilmeden vasiyetten rücua ilişkin tasarruf iptaline karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
[35] Günay; sf. 54
[36] Dava hakkı Madde 558- İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir.
[37] Günay; sf. 54
[38] Serozan/Engin; sf. 208
[39] İnal, Nihat; 2011, Ankara sf. 49
[40] YGT. 3. HD. 2014/6060 E. 2014/14006 K. 23.10.2014 T. Bu durumda, vasiyetnamenin Sulh Hukuk Mahkemesinde açılıp okunduğu ve itiraza uğramadığı, süresi içinde iptal davası açılıp açılmadığı anlaşılmakla (TMK 539.md.uyarınca iptal talepleri hükümsüzlük def’i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.) vasiyetnamenin iptal edilinceye kadar geçerli beyanlardan olduğu mirasbırakanın düzenlediği vasiyetname, dava açılıp iptal edilmedikçe hakim tenfiz davasından kendiliğinden vasiyetnameyi geçersiz sayamayacağı, iptal sebeplerinin tenfiz davasında tartışılamayacağı gözönüne alınmak suretiyle, tenfiz talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
[41] YGT. 3. HD. 2015/7744 E. 2016/4125 K. 17.03.2016 T. TMK’nın 595. maddesi gereğince; mirasbırakanın ölümünden sonra ele geçen vasiyetnamenin geçerli olup olmadığına bakılmaksızın hemen sulh hukuk mahkemesi hakimine teslimi zorunludur. Vasiyetname, teslimden başlayarak bir ay içinde açılır ve ilgililere okunur. Vasiyetnamenin usulünce açılıp, okunma kararının kesinleşmesinden sonra iptali için 1 yıllık süre işlemeye başlar.
[42] Hak düşürücü süreler Madde 559– İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer. Hükümsüzlük, def”i yoluyla her zaman ileri sürülebilir
[43] Ygt. 3. H.D. 2016/19627 E. 2018/7320 K. 28.06.2018 T. Hemen belirtilmelidir ki, muvazaa ile illetli olarak yapılan temlikin yok hükmünde olduğu (baştan itibaren geçersiz olduğu) ve bu sebeple de mirasbırakanın terekesinden çıkmayacağı, mirasbırakanın ölümü ile de tüm mirasçıların taşınmazda mirastan kaynaklanan hak sahibi olacakları açıktır.
Bilindiği üzere; muvazaa nedenine dayalı olarak verilen kararlar yenilik doğurucu değil, açıklayıcı nitelik taşırlar. Bu suretle oluşan kararlara konu işlemler yapıldıkları tarihten itibaren butlanla malul olup yapılmamış sayılırlar ve iptal hükmü geriye etkili olarak sonuç doğurur.